1. ÇALIŞAN BULUŞLARI KAPSAMINDA TEMEL KAVRAMLAR
A) GENEL OLARAK
Fikri ve sınai haklar bakımından çalışan, çalıştıran, buluş ve patent konuları oldukça önem arz etmektedir. İş kanununda söz konusu kavram olan çalışan buluşu ile alakalı bir kavram yer almamaktadır. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununda bu hususlar tanımlanmış olup ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir.
Çalışanların ortaya çıkardığı sınai ve fikri ürünler bakımından yasa koyucu fikri ürünlerin, bu ürünleri geliştiren kişilere tam anlamıyla ait olup olmayacağına ilişkin düzenlemeler yapmışlardır. Bu çalışmalar belli düzenlemeler doğrultusunda hak sahipliği ölçütünü düzenlemiştir.
Çalışan buluşları ile ilgili olarak 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu “Çalışanın, bir işletme veya kamu idaresinde yükümlü olduğu faaliyeti gereği gerçekleştirdiği ya da büyük ölçüde işletme veya kamu idaresinin deneyim ve çalışmalarına dayanarak, iş ilişkisi sırasında yaptığı buluş, hizmet buluşudur.” diyerek bir tanımlamada bulunmuştur. Bu buluşlar dışında kalan buluşları ise kanun aynı maddenin 2. fıkrasında serbest buluş olarak tanımlamaktadır.
B) ÇALIŞAN/ İŞÇİ KAVRAMI
Çalışan kavramı İş Kanundan farklı olarak SMK’da da tanımlanmıştır. İş Kanununda işçi “bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye” denmektedir. SMK’ da ise Çalışan “Özel hukuk sözleşmesi veya benzeri bir hukuki ilişki gereğince, başkasının hizmetinde olan ve bu hizmet ilişkisini işverenin gösterdiği belli bir işle ilgili olarak kişisel bir bağımlılık içinde ona karşı yerine getirmekle yükümlü olan kişiler ile kamu görevlilerini ifade eder.” şeklinde bir tanımlama yapılmıştır. Serbest çalışan, emekli ve acente gibi bir işveren ile hizmet ilişkisi olmayan kişiler, SMK anlamında çalışan kabul edilmez. Bunların geliştirdikleri buluşlar kendilerine aittir. Yine şirket ortakları da çalışan kabul edilmez; ancak şirket organlarında görevli kişilerin geliştirdikleri buluşlar, hizmet buluşu kabul edilir.
Kanun metninde çalışanla işveren arasındaki ilişkinin kişisel bir bağımlılık içermesi gerektiği için istisna sözleşmesi, vekalet sözleşmesi ve adi şirket sözleşmesine göre iş görme borcu altında bulunanlar SMK kapsamında çalışan olarak kabul edilemeyecektir.
Kanun metninde “bağımlılık” kelimesi yerine “kişisel bağımlılık” ifadesine yer verilerek İş Hukuku alanındaki klasik işçi tanımının yanı sıra çalışma ilişkisinin benzer olması ile ekonomik olarak işverene bağlı olmadan çalışanların da kanun kapsamına alınması amacının güdüldüğü görülmektedir. bu bakımdan ekonomik olarak bağımlılık değil bir kişisel bağımlılık SMK kapsamında yeterli bir bağımlı çalışma ölçütü yani hukuki ve kişisel anlamda işverene bağlılık olarak alınmıştır. Maddede iş sözleşmesine dayanarak çalışma yeterli görülmüş, iş kanununda yer alan herhangi bir işte ve ücret karşılığı çalışma ibareleri yer almamıştır.
6769 sayılı kanun ayrıca m. 113/3-4-5 fıkralarına göre öğrenciler ve belirli süreye bağlı olmaksızın hizmet gören stajyerler, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların buluşları için de SMK uygulanır.
C) İŞVEREN KAVRAMI
İşveren kavramı Sınai Mülkiyet Kanunu’ nda tanımlanmamıştır. Ancak yapılan çalışan tanımından işveren kavramına dolaylı da olsa ulaşmak mümkündür. Bu bağlamda işyerinde çalışan kişileri çalıştıran kişiye işveren denebilir. SMK da işçi kavramı geniş yorumlandığından kanımca işveren kavramı da geniş yorumlanacaktır. Bu kapsamda işveren İş Kanunu ve yer aldığı kanunlarda kullanıldığı terim anlamıyla kullanılacaktır.
İş Kanunu m. 2’ de işveren; “bir iş sözleşmesine dayanarak işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar” olarak tanımlanmıştır. Kanun metni incelendiğinde işveren kavramının belirlenmesinde rol alan unsurun işçi kavramı olduğu görülmektedir. ayrıca işveren olarak haklardan yararlanmak için de yine iş sözleşmesinin varlığı aranmaktadır.
İş Kanunu m. 2 göz önünde bulundurulduğunda işverenin gerçek ya da tüzel kişi, kamu ya da özel sektör tüzel kişisi olabileceği gibi tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşların da işveren olabileceği sonucuna ulaşılacaktır. Örneğin; TBMM’nin tüzel kişiliği olmamasına rağmen işçi çalıştırması sebebiyle işveren konumunda olduğu görülmektedir. Bir başka örnek kamu tüzel kişisi olarak YÖK, TDK ve RTÜK de işçi çalıştırdıkları için işveren sıfatına haiz olacaklardır.
Konusu asıl işin teknolojik düzenlemeler gerektiren kısmı yahut mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işler alt işverene verilebilmektedir. Bu bağlamda alt işveren; asıl işin uzmanlık gerektiren bir bölümünde yahut mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerde, işin görüldüğü yerde işçilerini çalıştıran kişiye denir. Alt işverenler yerine getirmeyi üstlendikleri işi kendisine bağlı işçilerle yerine getiren bağımsız işverenlerdir. Bu sebeple yukarıda işverenlerle ilgili anlatılan hususlar burada da geçerlidir.
İK’nın alt işverenlik düzenlemeleri çalışan buluşları açısından da önem arz etmektedir. Alt işveren ilişkisinin geçerli bir şekilde kurulduğu hallerde ortada iki bağımsız işveren bulunmaktadır. Bunlardan her biri iş sözleşmesine bağlı işçilerin ve SMK’ya bağlı çalışan sayılan diğer kişilerin işvereni durumundadır. İşyerinde buluş yapan çalışanlarla, onların hak ve yükümlülükleri buna bağlı olarak belirlenecektir. Bu sebeple de alt işverenlik ilişkisinin çalışan buluşları üzerine etkisinin irdelenmesi gerekmektedir. Alt işverenlik ilişkisinin çalışan buluşları üzerine etkisi incelendiğinde karşımıza iki husus çıkacaktır. Bunlardan ilki; hizmet buluşu bildiriminin alt işverene mi yoksa asıl işverene mi yapılacağıdır. Nitekim SMK md 114/1 gereği çalışan gerçekleştirdiği buluşu derhal işverene bildirmekle yükümlü tutulmuştur. Bu bağlamda alt işverenlik ilişkisinin İK md 2/7 de belirtilen sınırlamalara aykırı olarak ya da alt işverenlik ilişkisinde muvazaanın söz konusu olduğu hallerde, çalışanın yapacağı bildirimin geçerli olup olmayacağı çözülmesi gereken bir problemdir. Bu halin yaptırımı olarak İK alt işverenlik ilişkisini geçersiz olduğunu belirtmiş, alt işverenin işçilerinin başından beri asıl işverenin işçileri olarak kabul edileceğini hükme bağlamıştır. Kanun hükmü dar yorumlandığında alt işverenlik ilişkisinden haberi olmayan çalışanın alt işverene yapmış olduğu bildirimin geçersiz olduğu görülmektedir. Ancak bu halin İK’nın işçiyi koruma amacına uymadığı açıktır. Zira, çalışanın alt işverenlik ilişkisinin kurulup kurulmadığından haberi olmayabilir. Bu gibi hallerde İş Kanunu’nun işçiyi koruma amacı da göz önünde bulundurularak işçinin alt işverene yapmış olduğu bildirim asıl işverenin, işveren vekiline yapıldığı kabul edilmelidir. İşveren vekili, işyerinde işveren adına hareket eden kişidir. Alt işverenden emir ve talimat alan işçinin alt işverene bağımlı çalıştığı görülmektedir. Bu gibi hallerde alt işveren, işveren vekili olarak kabul edilmeli ve alt işverene yapılmış olan hizmet buluşu bildirimi asıl işverene yahut onun gösterdiği kişiye karşı yapılmış sayılmalıdır.
D) BULUŞ
SMK m. 82 ve 142’ye göre bir patentten veya faydalı modelden bahsedilebilmesi için bir buluşun varlığı gereklidir. Gerek SMK ve gerekse patent hukukuna ilişkin birçok ulusal ve uluslararası hukuki düzenlemelerde hangi buluşlara patent veya faydalı model verileceği öngörülmüş fakat tam olarak tanımlanmamıştır.
Buluş bir sorunu çözen bir kural, formül, bir teori, yani genel anlamda öğretidir. Ancak bir buluştan bahsedebilmek için bu öğretinin bazı niteliklere sahip olması gerekir. Öğreti, soyuttur, onun bir nesnede veya yöntemde somutlaşması soyut niteliğini ortadan kaldırmaz. Belirtmek gerekir ki, sadece soyut düşünce, yalnızca teoride kalan zihinsel çalışma, patent hukuku anlamında öğreti olarak kabul edilemez, öğreti uygulanabilir olmalıdır.
SMK md 82’de teknolojinin her alanında buluşun yeni olması, buluş basamağını içermesi ve sanayiye uygulanabilir olması şartlarıyla patent verilebileceğinden bahsedilmiştir. Bu bağlamda buluş sadece patent verilebilirlik açısından tanımlanmış, buluş kavramının ne olduğuna SMK’ da yer verilmemiştir.
Patent hukuku anlamında buluş, doktrin ve mahkeme kararlarında farklı şekilde tanımlanmıştır. Doktrindeki görüşlerden bazıları buluşu bir problem çözümüne ilişkin teknik kurallara yenilik getiren fikir ürünleri olarak tanımlamaktadır.
Polater’ e göre buluş, bir probleme yönelik getirdiği çözüm, teknik alana ait olmalı, yeni ve dolayısıyla bilinenden farklı olmalı, belirli bir somut neticeye yönelik tekrarlanabilir ve genel soyut kurallar içermelidir. Bu tanımdan da yola çıkarak buluş kavramının 3 unsurdan oluştuğu görülebilmektedir. İlk olarak teknik bir alana dair bir problem, uygulanabilir ve tekrarlanabilir kurallar ve probleme dair yeni bir çözüm.
SMK kapsamında buluşlar hizmet buluşları ve serbest buluşlar olarak ikiye ayrılmaktadır.
E) TASARIM
Hukukçular ve tasarımcılar, tasarım kavramına farklı anlamlar yüklemektedirler. Tasarımcılara göre tasarım, pazarda tespit edilen ihtiyacı en iyi şekilde karşılayacak ürünün planlanması eylemidir. Yani tasarımcılar bu terime, üretim sürecinin tamamını kapsayacak şekilde bir anlam yüklerler. Tasarımcılara göre ürünün görünümünün yanında yapısı, işlevi, dayanıklılığı, çalışma kolaylığı güvenliği, ergonomisi ve çevreyle etkileşimi gibi birçok husus tasarım kavramına dahildir. Buna karşılık hukuki bakımdan SMK m. 55’e göre “ Tasarım, ürünün tümü veya bir parçasının ya da üzerindeki süslemenin çizgi, şekil, biçim, renk, malzeme veya yüzey dokusu gibi özelliklerinden kaynaklanan görünümüdür. Ürün, bilgisayar programları hariç olmak üzere, endüstriyel yolla veya elle üretilen herhangi bir nesnenin yanı sıra birleşik bir ürün veya bu ürünü oluşturan parçaları, ambalaj gibi nesneleri, birden çok nesnenin bir arada algılanan sunumlarını, grafik sembolleri ve tipografik karakterleri ifade eder.” denmektedir. Kısacası tasarım hukukçular için ürün veya ürün parçası görünümüdür. Tasarım hukuku kısaca ürünlerin şekillerini konu alır. Tasarım patent mevzuatı ile korunur. FSEK md. 18/2 tasarımın çalıştırana ait olduğunu düzenlemiştir.